Kara ulan kapkara, bildiğin zindan
Yetmezmiş gibi bu sevdanın ağırlığı bir de üstümüze hüzünler eklediler. Denizin dibine yollasalar suyun kaldırma kuvveti bile fayda etmez bu sevdanın yükünü kaldırmaya. İşte öylesine yoğun bir sevda hâkim bedenlerimize. Henüz daha sindirilmemiş dün yediğimiz kazıklar. Gaz yaptı tüm umutlar. Midede gastrit ağrısından da beter, sanki ülsere özenen bir tırmalama hâkim. Her şeyi biraz eşek şakalaştıran yaptıklarından sonra, çekip gitmek vardı ya sahil kıyılarının yosun kokusuna, olmadı gidemedim yine. Tüm hayallerimin olduğu gibi hayata dair, bu senelik sendeki hayallerimde miadı dolmuş konserve gibi bozuldu, yığıldı, boğulmuş bir halde serildi önüme, bende arkasından serildim oraya; tornavida yemişçesine…
Hep hüzünlerden söyleyecek ya hayat bizim şarkımızı bu senede öyle oldu. Feleğe sövmek bile gelmiyor içimden, görünce tüm kahpeliğini hayatın. Ne yapalım olmadı, almadı koynuna bizi hayat. Parasını denkleştirememiş abaza muamelesi yapıp kapı ardında bıraktı, camdan baktırdı imrendirdi. Sevişmedi bizle sabahlara kadar, gül memesi arasına alıp veremedi kokusunu; ya biz istemedik hayatı ya da hayatın muayyen günüydü her sene. Hep başka baharlarda sarılmayı ümit ettik hayata, kollarında uyumayı. Ama hayat bizi sevmedi sevdirmedi. Çünkü aklının bir köşesinde rezerve ettirdiğimiz anları çoktan başkalarına satmıştı. Gülüş gülüş, kahkaha kahkaha. Bizeyse frengi damgası vurup yataklara yollamıştı. Hayata inat boşalan yaşların ardından boş olmuştuk bizde hayattan ve Umay Umay’ın sesinde vazgeçtik bir ruhu vestiyere asmaktan; düşmedik daha. Dedik ki; tutuluyoruz kara kartalın kara kara kanatlarına.
Bin bir sevda türküsü; ıssız park köşelerinde dedik ya hep hüzün makamları. Bir umut dedik, belki dedik, görürüz bu sefer olur ulan dedik bekledik; olmadı. Kadehimize rakı yine sevinçten dolmadı, şarkılar civelek oynak olmadı. Yine arabesk çaldı söyledi yüreğimizin assolisti. Assolist yine söyledi o hünerli sesinden şarkısını vurdu ciğerimizin ta dibine, bam teline bam diye güm diye. Çile bülbülüm dedikten sonra o; KARTAAAL diye bağırdık yine. Çak ulan çak dedik içtik, sana hasret çocuklarının gözlerinden öptük, geçtik gittik çöktük karanlığa.
Olmuyordu. Farkındaydık geçmiş yıllarda da olmadı. O çocukluğumuzun sarı fırtınalarını, kasırgalarını özlüyorduk cümbür cemaat. Hasret kalmıştık, sevinçlerin tüm güzelliklerine. Binbir plan döndürürken kafamızda, kafasını kurcalananlarda oldu. Tüm senden sevinç türküleri bürünmeyi deneyelim dedik olmadı, o da olmadı bu da olmadı. Olmadıysa olmadı ulan olmadıysa olmadı. Ne hayallerimiz vardı be senin başrolünü oynadığın ne planlarımız. Fonda sezen aksu hep çalacak. Belki o gün gelip şarkı söyleyecek "olmaz olsun cüzdanımda milyonlar" diyecek, Beşiktaş forması da giydireceğiz hatta. Boğaz da konvoy yapacağız belki Fenerbahçe burnuna demir atacağız, burnunu karıştıracağız kanaryaların, durup Kalamış kıyılarına baktığımızda; ağabeylerimizin anılarıyla gurur duyup çekeceğiz içkilerimizden, viski hariç her şey beleş olacak. Her şey dâhil olacak
Sen yokmusun ulan sen. Ulan Beşiktaş seni sevmek ölüme meydan okumaktan daha zor. Bahar çiçeklerini göremeden yazı bitirmek, demine vurmadan güneşin güz ayazında hüzünlenmek, tutup koparamadan daldan kuru yaprağı kuru ayazlarda titremek. Seni sevmek mevsimlerin en anlamsız kaldığı yerden dünyaya göz ucuyla bakmak, şarap içerken içindeki mantarın parçalarını yutmamak için direnmek, tüm yasaklarına rağmen ilk sigarayı “Burada sigara içmek yasaktır” tabelalarına hassiktir çekip kibritteki ateşi ciğerde hissetmek. Her şeye, her olaya, her hüzne rağmen sever adım peşinden gelmek. Seni sevmek çok güzel şey ulan çok güzel şey. Hobi olarak değil bağımlılık gibi, fobi olarak değil yoksunluk gibi, büyüyüp sana sövecek kadar değil çocukluk gibi; saf ter temiz.
Dünya kerhanesinin en iri memeli ******su , hayattan adalet beklemektense. Keyfine kederine gitmektense senin evine, sonra eve gelip sövmektense. Seni arkama alır, alayına gitmek varken ben hayattan korkacağıma, hayat benden korksun. Seni sensiz yaşadığım vakitlerde harmanındayım, dumanında, kara dutunda çingenendeyim. Millet sana sövmüş çeker giderken, gözyaşlarımızla bastık seni bağrımıza. Varsın dursun zulasında bayraklar, sararmaya yüz tutsun güvelere yuva olsun. O zula orda durdu ve hep de duracak. Hayatında sıralamaya bile sokmadıkları sen, bende hep şeref kürsüsündesin. Oynadığın topa bakanlar sonra yatanlar, ardından gelip nağme çekenler. Onları bir parantez içine alıp yok etmek için feda ederdim tüm silgilerini şu kerhanenin fakat değmez. Kendilerinin bile inanmadıkları forumsal yalanlarıyla mastürbasyon yaparken bazıları, biz sana koyun koyuna sokak çocuklarıyla, Ahmetlerle İshaklarla Yusuflarla ne diyoruz bak, paramparça hayatımızın umut merkezi, bak dinle ne diyorlar sana çocuklar, Ömür ağabeylerinden çaldıkları umutlarıyla sana sesleniyor;
“kavganın ortasında yapayalnız kalsan da
yılgınlığa kapılıp köreltme yüreğini
sen tarihin oğlusun yaşadın 105 yıldır
yitirip inancını kaybetme direncini”
Ardından ekliyorlar o çok bilmiş halleriyle; Beşiktaş’ı realizmle seven popülistler bir gün o realistlik rüzgârlarıyla yelken açtıkları bu denizin dalgasında boğulacaklar, tüm sürrealist dalga boylarında.
Koftiden taksim atan “Beşiktaş” cı lara duyurulur. Duymasalarda kendi Beşiktaş yalanlarının içinde , her ağızlarını açtıklarında boğuluyorlar ya, futbolcuya göre seni seviyorlar ya, sonrada eeeh deyip gidiyorlar ya. Alayına eyvallah oğlu eyvallah. Zula da Beşiktaş, önümüzde fahiş fiyatına ona buna satılmış bir hayat. Adaletin varsa senin olsun dünya. Adaleti paranın belirlediği bu kerhanede, alamadığın yüreğim bir gün gelip alana kadar Beşiktaş uğruna çarpacak. Hobisel değil be ağabeycim, lafsal hiç değil bu sevda.
Kara ulan kapkara, bildiğin zindan.