Herkes tribünde kendi maçını oynuyor!” demişti ya Haşmet Babaoğlu, taraftarlık tartışmalarına başka bir açı gelivermişti hemen. Çok hoş, keyifli tartışmalar, yeni savlar üretti, pek çok görüş, değerlendirme sunuldu bize.
Başka bakabilmek, başka görebilmek, önemli meziyet. Dahası, bir gazeteci ya da yazar için önkoşullardan. Ama bazen, başka bakıp başka göreceğiz derken önümüze bakmayı unutuyoruz. Yani, önce olanı algılayıp yalın haliyle değerlendirmiyoruz.
Bir taraftar neden takımının peşindedir? Açıklaması, sayısız araştırma ve kitabı getiren basit soruyu, kimi zaman da olanca basitliğiyle irdelemeli.
“Armut dibine düşer” görüşü, takım seçiminde hayli etkindir memleketimde. Baba, dayı, ağabey, öncüdür. Onun takımı tutulur genellikle ya da sapma, en büyük rakibi yönüne gider.
Şu ya da bu sebeple Galatasaraylı olan bir taraftarı örnek alalım. Yaşı, 40 civarında olsun. Her FB, her BJK maçında büyük coşkuyla arkasındadır takımının. Çocukluğunda yaşadığı şampiyonların ardından, Türkiye Kupası zaferleriyle teselli bulur. Şampiyonluk için 14 sene beklese de Avrupa’da, GS’dır başını dik tutturan.
Sonra, ’87 şampiyonluğuyla başlar yeni dönem. Derwall, Denizli, Kalli ve Terim dönemlerinde, şampiyonlar Ligi’nde, UEFA’da hep ilklere imza atılır. Ezeli rakibi ikili maçlarda üstündür.Ama yaşadığı keyifleri gölgelemez bu sonuç.
Her sezona yeni umut ve en önemlisi iddiayla girer. Takım gibi, yönetim gibi, taraftar da sezona hazırlanır. Hem rakiplerine bakar, kimi aldılar diye, hem takımını takip eder. Her transfer kadar her görüşmeye bile yorumlar yapar.Sezonu bekler.Maçlar başladığında tribündedir. Ya da televizyon karşısında. Ya da ertesi gün sondan okumaya başladığında gazeteyi, önce takımıyla ilgili yazıları arar.
Şimdi ardı arkası kesilmeyen eleştiriler, beklenen ama yapılmayan transferler, tutulmayan sözler, dayanaksız vaatler, taraftar için ikinci plandadır. Sarı kırmızılı formayı giyen 11 kişidir tuttuğu takım ve ne olursa olsun arkasındadır. Ali Sami Yen, Olimpiyat Stadı ya da sokak arası…Takımın sahaya çıktığı yerdedir. Yağmur, güneş ya da çamur; trafik, kalabalık ya da bilet bulma değişmeyen sorunlarıdır.
Almanya’da Hollanda’da ya da Florya’da; antrenman, özel turnuva ya da Şampiyonlar Ligi Ön Elemesi…Galasaray maçıdır izlediği ve heyecanı yaşanır.
Sezonun başlamasına günler kala, Türk futbolu bir dolu belirsizlik yaşıyor. Federasyon seçilecek, naklen yayın ihalesi yapılacak. Ama Galatasaray’ın ya da rakiplerinin transferleridir öncelikli olan.
Transferleriyle, kendi oyuncularıyla, hatta yönetimiyle ilgili esprileri, Fenerli arkadaşlarından önce kendi üreten Galatasaray taraftarı, lig başladığında yerini alacak elbet. Yönetim 100. Yıl kutlamaları, coşkudan söz ederken, hüzün yaşamaya hazır Galatasaray taraftarı. Ama içten içe de iddialı. Adının büyüklüğünün farkında. Yaşadıklarını unutamamıştır. En büyük hüzünler, en büyük sevinçlerle, coşkuyla.
Çok kızacak, kaçırılan gole de, kötü pasa da, yenenlere de. Ama en çok da yönetime. Zaten kızgın ve şikayetçi. Küserse de onlara küsecek. Kongresinde söz hakkı olmayan yönetime.
Ama sorulduğunda, gururunu öne çıkaracak: “Galatasaraylıyım” diyecek. Renklerini, takımını terk etmeyecek. Ali Sami Yen’de, Olimpiyat Stadı’nda ya da sokak arasında…